Aşık Olduğunuz Seslerin Hİkayesi

3 Mayıs 2023 0 Yorum

Ensar Bayburt

Ülkemizde ve dünyada geçerli mesleklerin arasında hiç bir zaman kendine yer bulamayan Seslendirme Sanatçılığı – Seslendirme Oyunculuğu hayatımızın her yerinde bize yön vermeye devam ediyor aslında. Reklamlarda görsellik ne kadar önemli olursa olsun, bir reklamı ses ve anlatımla desteklemek her zaman istenilen kitleye çok daha hızlı ve etkili ulaşabilmek anlamına geliyor ama yine de çocuğunuzun bir seslendirme sanatçısı olması yerine, bir doktor, mühendis, öğretmen vs olmasını daha çok isterdiniz, itiraf edin.

1877 yılında Edison’un Fonograf cihazını icat etmesinden sonra ilk ses kaydı alınmış ve o günden beri sayısız iş, seslendirme yoluyla insanlara ulaşmıştır. Bugün yapılan araştırmalarda mağaza içinde anons çalışmalarıyla satışların çok daha arttığı bir gerçek halini almıştır.

Okur yazar oranının düşük olduğu veya altyazılı film izlemekten hoşlanmayan insanlar için dünyaya açılan kapı yine seslendirme sanatçıları olmuştur. Mavi Ay dizisinde Alev Sezer’in sesiyle Bruce Willis’e kaç kadın aşık olmuştur siz tahmin edin? Ya da Aşk-ı Memnu dizisinde Fridevs Yöreoğlu karakterini seslendiren Gülen Karaman bize kaç esaslı ders vermiştir. Yüzüklerin Efendisi filminde Galdaf rolüne yeni bir boyut katan İstemi Betil’in yorumu önünde herkes saygı duruşunda durmalıdır. Kaç film fragmanında dış sesin tüylerimizi diken diken ettiğini sayabilir misiniz diye sorsak uzun bir listenin önümüze serileceğinden şüphe yok.

Peki Seslendirme Sanatçılığı Ülkemizde Hangi Aşamada?

Seslendirme eski yıllarda çok daha ciddiye alınan bir işken bugün maalesef bunu söylemek mümkün değil. Merdivenaltı reklam ajansları hazırladıkları videonun üzerinde alelade bir sesin olmasını yeterli görüyorlar. Bazı çalışmalarda ağır aksanlı seslendirme çalışmalarını duyabilirsiniz. Bazen bunu çok büyük ajanslar da yapabiliyor. Dünyaca ünlü bir markanın reklamında ‘’Şarz’’ diye telaffuz edilen kelimeleri duymak artık maalesef sıradanlaştı.

Bunun sebepleri insanların ucuza iş yapmak istemeleri ve kendini işine adamış, yıllarca kendine yatırım yapmış seslendirme sanatçılarının da haklı olarak  belirli bir kaşe ücreti altında seslendirme yapmak istememesinden kaynaklanıyor. Ucuza kaçılan işler elbette kendisine mikrofon edinebilen herkesin ‘’ben bu işi yaparım’’ deyip online siteler üzerinden çalışmaya başlaması gibi bir sorunu da doğurdu. Bu işe başladığımdan beri yeni tanıştığım kaç kişinin “etrafımdaki insalar sesimin çok güzel olduğunu hatta neden seslendirme yapmadığımı hep sorarlar bana’’ cümlesini kaç kişiden duydum anlatamam. Bu tam olarak “geçen gün verdiğin ilaç baş ağrımı hemen kesti, bence sen doktor olmalısın’’ veya “el yazın ne güzel, su gibi de takılmadan okuyorsun bence öğretmen olabilirsin’’ demekle aynı şey. Şimdi doktorluk ve öğretmenlik, seslendirmeyle aynı şey mi diye soracaksınız, temelde aynılar evet. Bütün meslekler gibi seslendirme sanatçılığı da belirli bir eğitim, disiplin ve iş ahlakı gerektiren bir meslek. Bir seslendirmeyi mikrofon karşısına geçip bir dakika yapmıyorsunuz; yılların eğitimi ve geride bırakılan onca işin emeği var o bir dakikada.

Maalesef seslendirmeyi satın alan müşteri tarafında da bu iş olması gerektiği kadar değerli bir şekilde görülmüyor. Ne var ki en fazla 5 dakikanı alacak bu kadar fiyat istemen manasız nidaları çok önemli. Sanatçıları küstürüp piyasan çekilmelerine yol açabiliyor.

Ne kadar ekmek o kadar köfte hesabıyla yola çıktığımızda hayatımızın her yerinde bizi etkisine alan bu mesleğin yerlere serilmesi an meselesi.

Seslendirme Sanatçıları Kimsesiz mi?

Elbette seslendirme sanatçılarının tek sıkıntısı amatör çalışan insanlar değil. Bir de bunun sosyal güvenlik durumu var. Birçok seslendirme sanatçısının tek geçim kaynağı bu iş ama başka bir işle uğraşıp aynı zamanda bu işi de yürütmeye çalışıyor. Seslendirme sanatçılarının bağlı olduğu ajansların çoğu sigorta yapmadığı gibi, seslendirme sanatçılarının müşterilerine ulaşabildiği en önemli noktalarda freelance çalışma satın alınabilen internet siteleri. Bu sebeple ya sigortasız hayatlarını devam ettirmeye çalışacaklar ya da sigortalarını kendileri yapmak zorunda kalacaklar. Yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı zaten az kazanan birinin kendi sigortasını ödemesi imkansıza yakın bir hal alıyor.

Seslendirme sanatçılarının haklarını gözeten bir sendikalaşma maalesef istenilen seviyede değil. Bu meslekte geçirdiğim 8. yılımda henüz bu sendikadan fayda görmüş tek bir arkadaşımı bile tanımıyorum. Düşünsenize ulusal ve uluslararası bir çok markanın, bir çok sinema sanatçısının sesi olup milyonlarca kulağın tanıdığı bir ses oluyorsunuz ama sizi savunacak bir sendikanız bile yok.

Sarkıcı ve oyuncuların telif haklarını gözeten ve bu telif haklarını toplayıp sanatçıya ulaştıran meslek birlikleri varken, seslendirme sanatçıları için böyle bir kurumun olması bir kenara, telif hakkı diye bir şeyin seslendirme sanatçıları için konuşulması oldukça ütopik bir durum neredeyse.

Okur yazar oranının düşük olduğu veya altyazılı film izlemekten hoşlanmayan insanlar için dünyaya açılan kapı yine seslendirme sanatçıları olmuştur. Mavi Ay dizisinde Alev Sezer’in sesiyle Bruce Willis’e kaç kadın aşık olmuştur siz tahmin edin? Ya da Aşk-ı Memnu dizisinde Fridevs Yöreoğlu karakterini seslendiren Gülen Karaman bize kaç esaslı ders vermiştir. Yüzüklerin Efendisi filminde Galdaf rolüne yeni bir boyut katan İstemi Betil’in yorumu önünde herkes saygı duruşunda durmalıdır. Kaç film fragmanında dış sesin tüylerimizi diken diken ettiğini sayabilir misiniz diye sorsak uzun bir listenin önümüze serileceğinden şüphe yok.

Peki Seslendirme Sanatçılığı Ülkemizde Hangi Aşamada?

Seslendirme eski yıllarda çok daha ciddiye alınan bir işken bugün maalesef bunu söylemek mümkün değil. Merdivenaltı reklam ajansları hazırladıkları videonun üzerinde alelade bir sesin olmasını yeterli görüyorlar. Bazı çalışmalarda ağır aksanlı seslendirme çalışmalarını duyabilirsiniz. Bazen bunu çok büyük ajanslar da yapabiliyor. Dünyaca ünlü bir markanın reklamında ‘’Şarz’’ diye teleffuz edilen kelimeleri duymak artık maalesef sıradanlaştı.

Bunun sebepleri insanların ucuza iş yapmak istemeleri ve kendini işine adamış, yıllarca kendine yatırım yapmış seslendirme sanatçılarının da haklı olarak  belirli bir kaşe ücreti altında seslendirme yapmak istememesinden kaynaklanıyor. Ucuza kaçılan işler elbette kendisine mikrofon edinebilen herkesin ‘’ben bu işi yaparım’’ deyip online siteler üzerinden çalışmaya başlaması gibi bir sorunu da doğurdu. Bu işe başladığımdan beri yeni tanıştığım kaç kişinin “etrafımdaki insalar sesimin çok güzel olduğunu hatta neden seslendirme yapmadığımı hep sorarlar bana’’ cümlesini kaç kişiden duydum anlatamam. Bu tam olarak “geçen gün verdiğin ilaç baş ağrımı hemen kesti, bence sen doktor olmalısın’’ veya “el yazın ne güzel, su gibi de takılmadan okuyorsun bence öğretmen olabilirsin’’ demekle aynı şey. Şimdi doktorluk ve öğretmenlik, seslendirmeyle aynı şey mi diye soracaksınız, temelde aynılar evet. Bütün meslekler gibi seslendirme sanatçılığı da belirli bir eğitim, disiplin ve iş ahlakı gerektiren bir meslek. Bir seslendirmeyi mikrofon karşısına geçip bir dakika yapmıyorsunuz; yılların eğitimi ve geride bırakılan onca işin emeği var o bir dakikada.

Maalesef seslendirmeyi satın alan müşteri tarafında da bu iş olması gerektiği kadar değerli bir şekilde görülmüyor. Ne var ki en fazla 5 dakikanı alacak bu kadar fiyat istemen manasız nidaları çok önemli. Sanatçıları küstürüp piyasan çekilmelerine yol açabiliyor.

Ne kadar ekmek o kadar köfte hesabıyla yola çıktığımızda hayatımızın her yerinde bizi etkisine alan bu mesleğin yerlere serilmesi an meselesi.

Seslendirme Sanatçıları Kimsesiz mi?

Elbette seslendirme sanatçılarının tek sıkıntısı amatör çalışan insanlar değil. Bir de bunun sosyal güvenlik durumu var. Birçok seslendirme sanatçısının tek geçim kaynağı bu iş ama başka bir işle uğraşıp aynı zamanda bu işi de yürütmeye çalışıyor. Seslendirme sanatçılarının bağlı olduğu ajansların çoğu sigorta yapmadığı gibi, seslendirme sanatçılarının müşterilerine ulaşabildiği en önemli noktalarda freelance çalışma satın alınabilen internet siteleri. Bu sebeple ya sigortasız hayatlarını devam ettirmeye çalışacaklar ya da sigortalarını kendileri yapmak zorunda kalacaklar. Yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı zaten az kazanan birinin kendi sigortasını ödemesi imkansıza yakın bir hal alıyor.

Seslendirme sanatçılarının haklarını gözeten bir sendikalaşma maalesef istenilen seviyede değil. Bu meslekte geçirdiğim 8. yılımda henüz bu sendikadan fayda görmüş tek bir arkadaşımı bile tanımıyorum. Düşünsenize ulusal ve uluslararası bir çok markanın, bir çok sinema sanatçısının sesi olup milyonlarca kulağın tanıdığı bir ses oluyorsunuz ama sizi savunacak bir sendikanız bile yok.

Sarkıcı ve oyuncuların telif haklarını gözeten ve bu telif haklarını toplayıp sanatçıya ulaştıran meslek birlikleri varken, seslendirme sanatçıları için böyle bir kurumun olması bir kenara, telif hakkı diye bir şeyin seslendirme sanatçıları için konuşulması oldukça ütopik bir durum neredeyse.